Öfkenin Dili
Ramazanda en çok duyduğumuz cümlelerden bir “kusura bakma, orucum ya” cümlesidir herhalde. Bir şeyi geç anlamamızın yahut gereksiz öfkemizin sebebi olarak orucu gösteriyoruz. Orucun anlama hızımızda ki etkisi kabul edilebilir, peki ya öfke? Bize hâkim olmuş içimizden bir volkan gibi fışkırıyor. Ramazan bizi yumuşatması nefsimizin iplerini elimize vermesi gerekirken içimizde ki fenalığın bahanesi haline geldi.
İnsanların duygularının en iyi aynası çocuklardır. Hesap kitap yapmadan yaklaşırlar insanlara, büyükler gibi değillerdir. Belki de bu sebepten birbirlerine karşı çok acımasız davrananlarda yine onlardır. Söylediklerinin yaptıklarının neye mal olacağını bilmezler. Bu yüzden yaptıklarını mazur görürüz.
Bugünlerde çocuklarda izlediğimiz anne-babalarının öfkesi. Öyle bir öfke ki çocuklara has istedikleri olmayınca ağlamanın çok çok ötesinde adım adım nefrete gidiyor. Yanlışlıkla birinin kendisine çarpması ya da bir eşyasını düşürmesi her türlü hakareti hak etmesi için yeterli bir sebep. Birileri “ne gerek var bu kadar abartmaya çocuk bunlar” diyor olabilir ama inanın abartı yok bunda. Bir çocuk arkadaşına “Kürt” diyerek hakaret edebileceğini düşünüyorsa bu iş artık ciddi boyutlara varmış demektir. Saf ve temiz olduğunu düşündüğümüz çocuk, bunu bir yerden öğrenmiş hatta bir de dile getirmişse büyükleri düşünemiyorum.
“Kâfirlere karşı merhametli, Müslümanlara karşı öfkeli” olmamamızı öğütleyen ironik ve ince üsluplu bir “kitabımız” varken biz Müslümanlar ne ara bu kadar anlayışsız, kaba insanlar olduk. Kendimize resmi dil olarak öfkenin dilini seçtik desek yeri. Ramazanı bir vesile kılarak Kur’anî bir üslup kazansak dilimizde ki bu canavardan kurtulsak (en azından bunu yapsak) Ramazanı hakkıyla geçirmiş oluruz belki de.