Bir elin nesi var?
“Bir elin nesi var iki elin sesi var.” demiş atalarımız.Çok doğru ve yerinde bir söz söyleyerek en azından iki eli birleştirerek bir ses çıkarmamızı beklemişler bizden.Bu ses çok cılız bir ses olabilir, amayinede bir sestir. Daha çok eller bir araya gelirse kulakları çatlatacak, dağı taşı çınlatacak bir ses olabilirdi, ne yazık ki bunu başaramadık.Yeni nesil başarabilirmi diye kendime soruyorum, tatmin edicibir cevap alamıyorum.Çünkü biz tarlaya birlik ve beraberlik tohumu ekemedik, gönül bahçelerine dostluk ve kardeşlik fidanları dikemedik, Çetmi’ninBolay’ın Avşar’ın dağlarına baktığımda, o beldede yaşayan yüzleri, yaşadığı yoksulluk ve çaresizlikler yüzlerine çizgi çizgi yansımış insanlarına baktığımda bir suçluluk duygusu kaplıyor içimi..Ama demişler ya “bir elin nesi var…” diye, tek başına bir şeyler yapamıyor insan, hayal kuruyor proje üretiyor, ama hayata geçmediğinden sonunda bir umutsuzluk doluyor içime….
Öfkemize, gururumuza, inadımıza, küçük menfaattarımıza yenik düştük. İki el olamadık yıllardır, ufukta yeni yeni bir uyanış görünse de tek başına yapılan çalışmalar bunlar.. Ne bir önden gidip çığır açan oldu, ne de bir baş tutan…“Gemisini kurtaran kaptan!” misali paçayı kurtaran çıktı bir tepeye seyretmeye başladı aşağıdakileri…
Aynı camide, aynı safta namaz kıldık, düğünde, dernekte, cenazede, hatta yağmur dualarındabirlik olduk, el açıp Allah’tan yağmur istedik, huzur istedik; ama memleketimizi, köyümüzü,Boğaziçi’ni kalkındıracak, binlerce insanımıza istihdamsağlayacak birliği oluşturamadık. Bunun için hâlâ suçlu hissediyorum kendimi… “Keşke” doğru bir söz olmasa dahâlâ “keşke” diyorum kendi kendime…
Sene 1975… 25 beş yaşında genç ve idealist bir İnşaat Mühendisiyim.. Cebi boş, ama yüreği dopdolu bir delikanlı… Açılımı Çetmi-Alata-Bolay-Avşar olan, daha iki ay önce ticari kaydı Antalya ticaret odasından silinen ÇABA diye bir firma kurdum Antalya’da
Zeytin köyünde bütün Çetmilileritopladım, sağ olsunlar ekseriyeti de geldi..Listesi hâlâ yıllardır evden eve taşıdığım bir tomar evrakın içinde sarılı bir liste oluştu..Listede en küçük iştirakçiÇetmili Ali Üre 100 lira ile, en yüksek iştirakçi Çetmili Fil Ahmet 100 lira ile katılarak yanlış hatırlamıyorsam 500 bin liralık yada 500 liralık bir sermaye oluştu.
O zamanlar bu para çok büyük bir para; bir BEKO kepçe alınabiliyor, düşünsenize daha Avşar’a Bolay’a, Alata’yave bu köylerin iş adamlarına, hatta yurt dışında çalışanlarına gidilecek proje anlatılacak ve sermaye kartopu gibi katlanarak büyüyecek…
Odönemde Alata,Çetmi veBolay’açalışan tek araba rahmetli Taşketli Ali Küçük’üncibi var..İnsanlarımız yoksul, çocuklarımız ilkokulu bitirip kalıyor..Tahta sabanla ekiliyor tarlalar, kazmayla kazılıyor tarlanın sabanın yanaşmadığı kenarlar… Yoksuluz, ama yüreklerimiz sıcak; her mahallede odalar var köylerde, gelip geçen yolcular için sini sini ekmek yemek gidiyor evlerden, en fakirimizin evine bir ordu gelip açım dese; ambarda, küpte ne varsa ortaya koyar bir Halilibrahimsofrası kurar doyururdu gelenleri… Bir kardeşlik bir muhabbet vardı yaşlısının, gencinin kadınının, kızının arasında…
Benim yüreğimi sızlatanda bu zaten, sadece Antalya’daki Çetmililerdenbir iş makinası (kepçe) parası toplanmış, düşünsenize kartopu yuvarlanıp hedefine varsa oluşacak sermaye…
İşletme şeması tamam; yönetim kurulu bu dört köyün katılımcılarının seçtikleri üyelerden oluşacak içlerinden en ehil ve en itimat edileni yönetim kurulu başkanı seçilecek.İnşaat firmaları kurulup, çocukların okuması için ve bölgede çalışanların barınacağı yurtlar misali devasa binalar yapılacak, insanlar kahvelerden kurtulup ehil hocalarımız tarafından kendi öz kültürü ile eğitilecek, kendi kimliği ile yaşamayı bir onur vesilesi sayacak…
Ve bu köylerde bir tek vasıfsız işçi kalmayacak, kurslar açılacak köylerde inşaat projesi okumayı, soğuk demir, kalıp, fayans işçiliği, sıva- boya -badana, kartonpiyer isçilikleri öğretilip yetiştirilecek ve usta olanlara, Karadenizlilerin yaptığı gibi, Gümüşhanelilerin yaptığı gibi yanına iki üç elaman al git çalış hem bunları eğit usta yap, hem de para kazan inşaat ameleliğinden iki yılda kazanacağın parayı bir yılda kazan denilecek…
Bu ÇABA şirketinde ilk önce ortaklar ve onların çocukları çalışacak, aldıkları ücretlerden ihtiyaç fazlası ile şirketteki ortaklık paylarını artıracaklar, sosyal bir fon kurulacak doktora gidemeyen hastalarımız o fondan doktora götürülecek, evlenme yaşı gelmiş kızlarımız gençlerimiz evlendirilip bir yuva kurması sağlanacak, dağlarımızda tüm dere yataklarımızın, yağmur ve kar suyu yataklarımızın önlerine setler yapılıp kurak tarlalarımız sulanacak; yetimlerin öksüzlerin, dulların, yaşlıların yalnız olmadıkları kendilerini seven sayan kardeşlerinin hemşehrilerinin oldukları hissettirilecek, fakirle zenginin arasında uçurumlar, kırgınlıklar oluşması önlenecek…
Ev yapma adına dağlarımız bozkırlaşmaktan kurtulacak, kesilen ağaçların yerine yenileri dikilecek böylelikle gelecek nesillere yemyeşil bir doğa bırakılacak…
Hamamlar olacak Çetmi’deBolay’da Avşar’da Alata’da…temiz ve pürüpak olmak için, kurslar oluşacak yüreğimizi karartacak evhamların ve şeytanın içimize saldığı vesveseden kurtarmak, fitneden beri olmamız için…
Demircilerimizin körükleri nefes almadan çalışacak; balta, tahra, kazan, orak, yanında Osmanlı kılıçları üretecekler, av tüfeği üretecekler Huğlu’da, Üzümlü’deolduğu gibi…
Marangozlarımız ev işlemenin, evlere taban çakmanın yanında biblo gibi antika çeyiz sandıkları üretecekler…
Kadınlarımızın dokuduğu halılar şirket tarafından değerine satın alınıp yurt dışı pazarlara götürülecek…
Bahçelerimizde yetişen sebze – meyveler, dağlarındaki kekikler, sarı otlar, salepler, şifalı bitkiler bu dört köyün ortak bir noktasında kurulacak ambalajlama atölyesindepaketlenipo nefis koku ve tatlarıyla şehirdeki tüketicilere ulaştırılacak…
Şimdi bakımsızlıktan ve tembellikten harap olan bağlarımızın üzümleri, kasalarından şıra akarak şarap fabrikasına giden üzümlerimiz artık meyve suyu fabrikasında işlenip şehirlere ulaştırılacak..
Dağlarımızda buz gibi boşa akıp giden sularımız şişelenipAlanya’yaindirilecek…
Sığırlarımız, koyunlarımız, keçilerimiz hatta tavuklarımız üç otuz paraya satılıp heder olmayacak; besihaneler yapılıp, tavuk çiftlikleri kurulacak, kesimhanelerde sucuk, salam, sosis, kavurma yapılıp pazara ulaştırılacak…
Mandıralarda paketlediğimiz sütümüz, yoğurdumuz, peynirimiz aranır olacak marketlerde…
Okuyan gençlerimiz, tüccarlarımız çay kenarında, dağlarda kuracağımız nostaljik obalarda geçirecek tatillerini…
Köylerde kurulan çamaşırhanelerde yıkanacak yaşlıların çamaşırları, açılacak aş evlerinde doyacak karınları… firmanın sağladığı bir otobüsle ziyaret edecekler Hz. Hadimi’yi, Mevlana’yı, Eyüp Sultanı AshabıKehf’i…
Olmadı, yapamadım; tuzu kuru birkaç kişi fitne soktu işin içine, içinizden en güvendiğiniz adamı yönetici seçin dediğim halde, bana bu adam inşaat mühendisi olmuş, yarın işin başına geçer ve kıçımızabir tekme vurur, bizi kullanıp atar diye laf attılar ortaya.Öksüz büyüdüğümden midir nedir, alınganlığımdan mıdır çok üzdü bu beni…Fitneyle savaşmasını bilemedim, beceremedim, geri adım attım ve proje yattı…
Yıllar sonra Konya’da aynı düşüncenin çok daha azı ile KOMBASSAN kuruldu,İTTİFAK kuruldu, daha bir çok şirket, holding kuruldu, niyeti düzgün olanlar başardı, olmayanlar battı gitti…
Bizim projenin akıbeti ne olurdu bilemiyorum, ama niyet halisti… Şimdi bozkırlaşmış dağlara baktıkça, çoraklaşmış topraklara baktıkça, hâlâ var olma çabası içinde olan yoksul insanlarımızın yüzlerine baktıkça kendimi affedemiyorum;hâlâsuçluluk duygusu içindeyim ve onlardan bütün samimiyetimle özür diliyorum…
Ama yanlışın neresinden dönersen kârdır misali, “henüz vakit geçmiş değil” diyor içimden bir ses… Hâlâsoğuk suların başında ta Mudurnu’dan gelen tavuk etleri yerine bu yöreninçiftliklerinde üretilen etleri yemenin keyfini, ta Balıkesir’den gelen yoğurtlar yerine yöremizin nefis yoğurtlarına kaşık sallama, ayran içme keyfini yaşayabiliriz diyorum…
Yeter ki gönül birliği, yürek birliği, bilek birliği sağlayalım; “İyi niyetli iki ortağın üçüncü ortağı benim!” diye vaat ediyor Mevlamız…Yeter ki bizler bir adım atalım, onun bize on adım atacağı kesin… Bir elin nesi var iki elin sesi var… Selam ve saygılarımla…
- WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Bir elin nesi var? - 22 Ağustos 2015
- İyi Günde, Kötü Günde - 22 Kasım 2014
- Bugün Farklı Bir Şey Yapın… - 21 Mart 2014
- Kerbala Günlüğü - 3 Mart 2014
- İnat Seçimleri… - 5 Şubat 2014
- Kefenleri Giymek - 21 Temmuz 2013
- Denize Taş Atarsanız Balık da Bilir Halık da - 1 Temmuz 2013
- Durmayan Ve Durdurulamayan Adamlar! - 28 Haziran 2013
- Barış Dili Türkçe Ve Taksim Olayları - 25 Haziran 2013
- Fakirin Sermayesi ve Taksim Gezi Parkı - 24 Haziran 2013