Var Mısın?
İlim, İlim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır. Yunus Emre’ye ait olan bu dizeler ne çok şey anlatıyor.
Okumak ama neden, nasıl, niçin okumak. İlmin yolu nerelerden geçiyor? Bunlar gibi bir sürü soru akıllarda cevaplanmayı bekliyor. Cevap bulan bu sorular sistematik olarak bir düzene oturmadığı için meselelerde çözüme kavuşamıyor.
Günümüz okulları sadece maddi alanda eğitim vermekte. Özel kurslarla manevi alanı doldurmaya çalışanlar ise kendi çabaları ile yollarına ayrı ayrı devam etmekteler. Bu hazin durum din ile ilmi ayrı tutan bir sistem üzerine inşa edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Bizler çözüm olarak medreseleri işaret edince “Laiklik elden gidiyor” yaygaralarını kopartıyorlar. Konumuz eğitim sistemimiz ve halimiz, Laiklik değil ki. Ayrıca biz her kanalı iflas etmiş olan medreseleri işaret etmiyoruz. Dünya’da en muazzam sistemi oluşturan medreseleri işaret ediyoruz. Medrese müspet ve menfi ilimleri okutan kurumdur. Fizikten kimyaya, biyolojiden tıbba, astronomi, edebiyattan sanata kadar neler neler…Maruz kaldığımız eğitim sistemi kurulduğundan beri bizlere ne vaat etti, ne verdi? Nerede Farabiler, İbn-i Sinalar, Ali Kuşçular? Başarıya ulaşamadıkları gün gibi ortadadır. Bu noktada diyoruz ki birde bizi dinleyin.
Yaklaşık olarak 16 sene eğitim gören bizler, 16. Senenin sonunda kalifiyesiz, hiçbir şeyden anlamayan, estetik yoksunu, duyarsız 16 sene nasılda geçmiş diye türküler söyleyen bir nesiliz.
Okula ilk girdiğimizde “edep, adap, ahlak, usûl, ûslüp yani kısacası adab-ı muaşeret kuralları” öğretilseydi erdemli bir birey olarak yetişebilirdik. Gençliğimizin hali kendimden yola çıkarak çok vahim bir durumda. Şimdi ilmi açıdan ortaya bir şeyler koyamamamızın bir sebebi de bu hal ile açıklanır. Burada dini temelimizin olmaması, ilme katkıda bulunamamamızın en büyük sebebi de budur. Çünkü bu din her şeyin temelidir. Sağlam bir din eğitimi almış olsaydık, İlme öyle bir temel atacaktık ki, İbn-i Sina’nın yazdığı kitapların 18.yy’a kadar Avrupa’da ders kitabı olarak okutulması gibi.
Dil meselesi ise en hassas konumuz olmalı. İslam Medeniyeti inşa edilirken, Hint, Fars, Mısır, Yunan ve Grek eserleri Arapçaya tercüme edilmiştir. Abbasi Halifesi, Halife dedik ama gericilikle suçlanmayalım! Halife Bağdat’a muazzam bir kütüphane kurup burada çeviri işleri yaptırıyor. Bir medeniyet böyle inşa ediliyor. İngilizce, Arapça bizler için olmazsa olmaz iki dil olmalıdır ama yetmez. Bilimi Kur’an-Sünnet ışığında aydınlatalım diyeceğim olur mu öyle şey diyecekler. Ama atomun parçalanabileceğini, taşıdığı müthiş enerjiyi dile getiren Cabir b. Hayyan “Patladığında Bağdat’ın altını üstüne getirir” dediğinde 800lü yıllardaydık. Batılılar ise atomu bölünmez diye iddiâ ediyorlardı. Kaldı ki, Kur’an-ı Kerîm atomun parçalanacağına işarette bulunuyordu.(YUNUS 61) Atom 20.Yy başlarında parçalanmıştı!
Bu sistemin muhakemesini yeniden elde etmenin yolları bellidir. Dua edelim de biran önce hasret kaldığımız o İlim adamlarını yeniden yetiştirecek medreseler inşa edilsin. Tabi ki 400 yıldır yaptığımız gibi sadece dua edip beklemekle kalmayalım. Ben kendi adıma sizlere söz veriyor, bu işe başlıyorum. Bu yolda arkadaşlara ihtiyacımız var.
Peki siz var mısınız?
- WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Var Mısın? - 22 Ağustos 2017
- Dün Çeçenistan, Bugün Suriye, Yarın Türkiye - 21 Aralık 2016
- Lam’ı Cim’i Yok Bunun - 28 Kasım 2016