Ferdin şahsiyet kazanabilmesi için üç aşamadan geçmesi gerekmektedir. Birincisi; aileden, okuldan ve toplumdan aldığı hazır bilgiler. İkincisi; nefs muhasebesi. Üçüncüsü ise; ilk ikisinden kazandığı şuurla çevresini etkileyecek hale gelmesi.
Eğitim sistemimiz, ilköğretimden üniversiteye kadar hazır bilgiden ibarettir. Nefs muhasebesinin adı bile geçmez eğitimimizde. Çevresini değiştirebilecek eğitimli şahsiyetler ise bulunmaz hint kumaşı.
Hitlerin zulmünden kaçan 2000’den fazla bilim adamı Avrupa ülkeleri tarafından kapışılmış bunlardan 190 Yahudi bilim adamı 2. sınıf görülerek kabul edilmemiştir. T.C’nin kurucusu bu Yahudi bilim adamlarına kucak açmış ve İstanbul Üniversitesinde bulunan birçok kaliteli Profesör ihraç edilerek yerlerine bu Yahudi bilim adamları “Ordinaryüs Profesör” ünvanlıyla alınmıştır. Eğitim sistemimizin temelinde bu Yahudi zihniyet vardır.
Köy enstitülerinin kaldırılışı ve Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun işlevinin kayboluşu pek önemsenmez çünkü artık Yahudi zihniyeti bu süreçte kendi aydınını yetiştirmiştir. Bu aydınların öz vasfı İslâm düşmanlığıdır. Bu zihniyetin tüm faaliyetleri İslâm’a ait ne varsa tüm değerlerine hücum etmek ve İslâm’a düşman ne varsa onları desteklemektir. İlahiyat adı altında ne kadar fakülte varsa (istisnalar müstesna) hepsinde akılcılık hâkimdir. Ehl-i Sünnet düşmanı ne kadar oluşum varsa bu okullarda büyük destek görür.
Yağmur ormanlarında denge hâkim olduğu gibi bataklıkta da denge vardır. FETÖ mensupları ve mezhepsizler taifesinin fertleri, bataklıkta olan denge misali dengelidirler. Böyle bir dengeyi “şahsiyetsizlik şahsiyeti” olarak isimlendirebiliriz.
Hz. Mevlânâ; “İnsan büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır; fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki insan içindeki o ilmi okuyabilsin. Bu perdeler ve karanlıklar; bu dünyada ki türlü türlü meşguliyetler, insanın dünya işlerinde aldığı çeşitli tedbirleri ve gönlün sonsuz arzularıdır. İnsan bu perdeler rağmen yine bir şeyler okuyabiliyor ve o bilgiden haberli olabiliyor. İnsandan bu perdeler kalksa kendiliğinden ne türlü bilgiler ortaya çıkarmaz? Bu terzilik, mimarlık, marangozluk, doktorluk ve daha başka sanatlar, sayısız işler hep insanın içinden meydana gelmiştir, taştan ve kesekten hâsıl olmamıştır.”
Yaşanmaya değer hayatın özlemini duymak, kendini aşma arzusu, öğrenme isteği, anlama, faydalı olma, eseriyle ölümsüzlüğü arama insanı şahsiyet yapan özellikler.
Eğitilecek çocuk; aileden, okuldan ve toplumdan aldığı hazır bilgilerin şuuruna ermesi için aldığı bilgileri niçin aldığını ve o bilgilerle ne yapabileceğini bilmesi gerekir. Tüm ders kitapları “ders” vermeli. Kuru ezber değil, ders almalı ve ruhuna özünü nakşetmeli. Ders almak “feraset” ile mümkündür. Feraset; “kalpte parlayan bir nurdur ki, mânâlar onunla kavranır.” Bazı âlimler, kişide ferasetin gelişebileceğini ancak şehvet düşkünlüğü ve gafletle feraset elde edilemeyeceğini söylerler:
“Kim gözünü haramlara karşı kapar, nefsini şehvani şeylerden uzak tutar, batınını murakabe ve tefekkürle mamur kılar, helal yemeye alışırsa feraseti gelişir, görüşlerinde hata etmez.”
İbn Ebu Dünya, “et-tefekkür ve’l-İ’tibar” isimli eserinde der ki:
“Kalbini öğütlerle yaşat, düşünmekle aydınlat, züht ile öldür, yakîn ile güçlendir, ölümle onu alçalt, ölümü ve yok olmayı anmakla ona sükûnet ver, ona dünyanın fecâatlarını göster, geçmişlerin haberlerini ona arz et, ondan öncekilerin başına gelenleri ona hatırlat, an. Onların ülkelerinde ve kalıntılarında yürü. Neler yapmışlar, başlarına neler gelmiş, nerelere yerleşmişler ve akıbetleri ne olmuş bak…”
Nefs muhasebesi ve terbiyesi ömür boyu sürdürülmesi gerekli olduğundan genel eğitimden kasıt; yukarıda anlatılanların eğitimde öğrenciye belli bir şuur kazandırma işi olduğu ve ders verecek kitapların da hangi ölçülere göre hazırlanması gerektiğinin göstergesidir.
Şahsiyetli insan çevresini iyi güzel ve doğruya doğru değiştirebilen insandır. 15 Temmuz gecesi darbeci hainleri durduran şehit ve gazilerin profiline baktığımızda; temeli Yahudi zihniyet, devamı kapitalist-faydacı ve sonu karmakarışık eğitim sistemimizin tezgâhından geçemediklerini görüyoruz. Okumuşlara kalsaydık halimiz kül olacağından, iyi ki tezgâhtan geçmemişler diyoruz.
Okumuş profesör olmuş darbe destekçisi mi şahsiyetli, yoksa bu şehit ve gaziler mi?